Sizin hiç babanız öldü mü bilmem ama ben aynı gün insanın tüm ailesinin ölmesinin nasıl bir his olduğunu biliyorum bir seneden uzun süredir. İnsanın 27 senelik ömürle hazırlanamayacağı bir acı. O sızı göğüs kafesinize öyle bir yerleşiyor ki bir daha hiç eskisi gibi nefes alamıyorsunuz. Kimsesizliği iliklerinizde yaşıyorsunuz, attığınız hiçbir adımda unutamadan.

Dışınız ise süt liman. O kadar çığlık çığlığa haykıran bir sessizlikle ölüyorsunuz ki kimse görmüyor.

O kadar büyük bir kalabalıkta yalnız kalıyorsunuz ki kimse bilmiyor.

Tam böyle bir kayıptan sonra kendinizi bulabileceğiniz bir kapı açılıyor önünüzde. Kendinizle konuşmaya başlıyorsunuz, belki biraz sonrası aydınlık... Öyle mi? Kimi kandırıyorsunuz? Kendinizle baş başa kalınca o kadar korkunç yüzleşmeler yaşamak zorunda kalıyorsunuz ki kendinizin bile kendinize tahammülü kalmıyor.

Gün geliyor hayatınıza dönüp baktığınızda o kadar derin pişmanlıklarda boğuluyorsunuz ki gerçek hayatta ölmenin bile kurtulmaya dair bir anlamı kalmıyor.


Artık Ankara'da bile evde hissetmiyorum kendimi. Her şeye çok geç kalmışlık var üstümde. Neresi sıla, neresi gurbet, neresi geçmiş, neresi gelecek; hangisi umrumda?.. Yollar anlamsız, varmak anlamsız, var olmak anlamsız. Gitmek bile anlamsız.